Hürriyet

13 Şubat 2011 Pazar

Dizüstü Edebiyat

Efendim bildiğiniz üzere Dizüstü Edebiyat serisi ile ilgili olarak; HBBA bir yazı yazmış. HBBA’nın diğer tüm yazılarını olduğu gibi bunu da çok dikkatli ve defalarca okudum. İlk önce HBBA’nın birilerini eleştirdiğini düşünsemde; bence olay çok farklı. Olay eleştirmekten ziyade, bir oluşumun başkalaşmasına duyulan sitem gibi geldi. Twitter, Facebook, Blogger, Blogspot, Tumblr derken; birden hepimiz kendimizi adına ”Sosyal Medya” denen ortamın içinde bulduk. Aslında bakarsanız biz sosyal medya denen olayın ilk denekleriyiz. Başka bir deyişle ilk nesliyiz. İlk başlarda hiçbirimiz bu gücün farkında değildik. Hatta mesela benim Twitter açış nedenim; Sami Hazinses adıyla bildiğimiz Aras’la aynı nedendir. Facebook linklerinden görüp, Formspring hesabı açmıştım. Ordan bir arkadaşım ”olum Twitter açsana, karı kız kaynıyo.” demişti. Bende o şekilde bir Twitter hesabı açtım. Lakin zamanla Twitter hesabını kullanıp şeklim değişti. Takipçi sayınız arttıkça; olayı kendi şovunuzmuşçasına hissediyorsunuz. Bir anlamda sahnedesiniz ve seyircileriniz (takipçileriniz) sizden bir şeyler bekliyor. Yani demek istediğim hiçbirimiz ana haber bülteninde, Twitter ile ilgili bir şeyler görüceğimizi tahmin bile etmiyorduk. Veya Twitter’da ünlenip her hafta birilerinin Trt’ye konuk olacağını tahmin edemezdik. Ve en can alıcı noktası; hiçbirimiz sırf blog yazdığı, sırf tweet yazdığı için aramızdan birilerinin kitaplarının çıkacağını tahmin edemezdik.
             Dizüstü Edebiyat serisi Puccaa ile bir anda çıktı karşımıza. Daha kimse olayı tam kavramamıştı bile. Ben nefret doluydum bu seriye ve Puccaa’ya. Aslında bu konuda yalnız değilim biliyorum. Çünkü garip gelmişti; sürekli eski sevgilisine sallayan bir kızın, kitap çıkarmış olması. Belki de böylesine önyargılı olmamızın nedeni yıllardır kitap deyince; aklımıza ”edebi eser” gelmesidir. Mesela geçmişe bakıyorum Türkiye’de büyük sansasyon yaratan bir kitap var ” 100 Fırça Darbesi - Melissa P.” ülkemizin yanısıra; birçok ülkede güzel bir çıkış yakalamıştı bu kitap. Ama kitabın içeriğine bakarsanız, hiçbir şekilde bir edebi eser izlenimi o kitapta da yok. Ama kitap tutuldu ve satıldı. Kapitalizm diye inlerken dünya, doğal olarak bakkaldan aldığınız su bile bundan etkilenicek. Kitap sektörü nasıl etkilenmesin? Puccaa’nın kitabı bildiğim kadarıyla güzel rakamlara ulaştı. Ardından Sami Hazinses selamladı bizleri, sonrasında Onur Gökşen ve en sonunda Pink Freud. Aslına bakarsanız hepimizin ilk başlarda yadırgadığı bu seriye bir süre sonra gözlerimiz alıştı. Hatta bu serinin müdavimleri, yeni yazarları, yeni kitapları bekleyen takipçileri oldu. Ama bu olay böyle ilerlerken Dizüstü Edebiyat yazarlarının belki de ilginç biçimde gelen bu şöhrete alışmaları sorun oldu gibime geliyor. Kitaplar belirli satış rakamlarına ulaşınca ve internetten binlerce kişi arasından sıyrılıp kitap çıkaran şanslı bir kaç kişiden biri olunca; bir rehavet ve özgüven hakim oldu olaya. Kitabını beğenmeyen okuyucuyla münakaşaya girmelere falan. Olayın magazin boyutu çok ilgilendirmiyor beni. Lakin Cem Mumcu’nun Dizüstü Edebiyat yazarlarına duyduğu bu güven boşa çıkarılmamalı bence. Çünkü Dizüstü Edebiyat olayı günümüzü değil, bundan beş yıl sonrasını da ilgilendiriyor. Neden mi?
            Hemen anlatayım; çünkü bu iş bir sektör haline geliyor bütün dünyada. Bu işten kastım; sosyal medya. Geçen hafta dünyanın birçok ülkesiyle eşzamanlı olarak İstanbul’da Sosyal Medya Haftası yapıldı. Bu bir gelişimdir. Düşünsenize Twitter diye bir site kuruluyor ve bu site de insanlar 140 karakter harf kullanarak rejimleri deviriyor! Bundan 1yıl önce kimin aklına gelirdi ki bu? Kimsenin aklına gelmezdi. O yüzden sosyal medya artık büyük bir güç. Ve bu gücü ülkemizde kullanan ilk oluşum Dizüstü Edebiyat oldu. Dizüstü Edebiyat serisi ilk olmasının avantajlarının yanısıra; birçok dezavantaja sahip. Mesela; hep göz önünde olacakasınız. İlk ve tek olduğunuz için bütün ilgiyi üzerinizde topluyosunuz. Bu sıkıntılı bir durumdur. Çünkü iyi ve kötü taraflarınız hemen su yüzüne çıkar. İşte burda yazarlara düşen bana göre en önemli görev; kendilerinin birer edebiyatçı olmadıklarının farkına varıp, eleştirilere saygı göstermeyi becerebilmeleridir. Edebiyatçı olamazlar demiyorum kimse yanlış anlamasın, zaten buna karar vermek benim haddim değil. Ama şu an için, en azından bana göre; birer edebiyatçı değiller. Sonuç itibariyle bir kitap yazmayı göze alıyorsanız. Üretici konumuna geçiyorsanız. Bu işten hem maddi hem manevi kazanç bekliyorsanız. Tüketici yani okurun söylediklerini kaale almak zorundasınız. Okuyucuyla diyaloga girmeye veya okuyucaya hakaret etmeye hakkınız yok! Müşteri her zaman haklıdır. Madde kitapsa; müşteri okurdur. Dizüstü Edebiyat serisine çılgınlar gibi karşıydım. Lakin Cem Mumcu’nun Sosyal Medya programında söylediklerinden ve Onur Gökşen’in kitabını okuduktan sonra fikrim çok değişti. Umarım yıpranan ve yıpratılan bu oluşum daha fazla zarar görmeden herkes şapkasını önüne alınıp düşünmeye, kendi hatalarını aramaya başlar. Serinin devamını etkileyecek düzeyde hatalar yapmaktan herkes kaçınmalıdır. Dizüstü Edebiyat serisinin devamını ve hatta diğer yayınevlerinin de tıpkı Cem Mumcu gibi, blog ve Twitter dünyasına ilgi göstermesini diliyorum.  Haddimi aştıysam affola, saygılarımla.
                         Not: HBBA’nın yazısına gönderme veya eleştirme niteliğinde bir yazı değildir, üstelik haddim değildir. Kendisi abimdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder