Hürriyet

17 Şubat 2011 Perşembe

Kediler Hastanesi

Nerde Eski Dekolteler

A: Ben senin bana verebilme ihtimalini hesaplıyorum şu an.
B: Ne diyosun be manyak?
A: Sende istiyorsun biliyorum. Dekoltenden belli.

Hardcore Cemil

A: Ver bana.
B: Sana Filiz versin. Siktir git sapık herif!
A: Anladım sana küfürlü konuşmamı istiyosun. Seni sikecegun!

Adet ve Şantaj

A: Sevgilim nasılsın?
B: Bu seni hiç ilgilendirmez Ahmet! Sorumsuz herif!
A: Bitanem, ne dedim şimdi ben? Naptım yine?
B: Lanet olsun sana ayrılıyorum senden!   (Adet döneminde selam bile verme! Kaç ve kurtul! )

Filozof Liseli

A: Hepimiz sistemin çarklarından biriyiz. Susmamalıyız, direnmeliyiz!
B: Abi ayakabbılar yeni galiba? Güzelmiş.
A: Aynen kanka. Converse’den aldım.

Romantizm Evliliği Öldürür!

A: Özcan çok şaşırdım. Bana çiçek mi aldın sen? Aslan kocam benim.
B: Karıcım bir de uçak bileti aldım.
A: Ayy. Çok romantiksin Özcan. Tatile mi çıkıyoruz?
B: Hayır karıcım. Sen gidiyosun.
A: Nereye?
B: Ananın evine. Bıktım lan artık! Defol git kadın, huzur ver.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Türk Kadını!

           Çok değişik bir ülke olduk biz. Gündem sıkıntısı yaşamıyoruz hiç. Ne hikmetse, son zamanlarda gündeme sürekli ''Kadın ve Yaşam Tarzı'' ya da ''Kadın ve Giyim Tarzı'' getiriliyor. Sürekli kadınlar hakkında fikir beyan ediyor herkes. Bunların çoğunlunun erkek olması ise; ayrı bir saçmalık. Ben feminen bir adam değilim. Bunu da kadınları savunmak veya ne biliyim korumak için falan yazmıyorum. Zaten hiçbir kadının ihtiyacı yok buna. Her kadın kendini koruyabilecek ve savunabilecek kapasiteye sahiptir! Önce bunu anlayın. Bu ülkenin kadınlarını tartışmaktansa; bu ülkenin kadınlarına destek olmayı öğrenin. Size diyorum. Salak siyasilere, salak profesörlere, salak ve geri kafalı bir takım insanlara. Ulan işin en acayip tarafı, evinde kendi eşine sözü geçmeyen adamların, çıkıp orda burda diğer kadınlar hakkında atıp tutması. Sizene benim annemden, kardeşimden, yengemden, arkadaşımdan, sevgilimden? Sizene? Size mi dert oldu nasıl giyinecekleri? Size mi dert oldu nasıl yaşayacakları? Ama asıl sorun bu; kimse kendi işiyle, kendi hayatıyla ilgilenmiyor. Herkesin derdi; bir başkasının hayatı, hatta direk olarak bir başkası.


          Kadın türban takıyor; ''siyasi simge'' diyosunuz. Kadın okul okuyor; ''ne işin var okumakla, git evlen'' diyosunuz. Kadın iş hayatına atılıyor; '' ne işin var kariyerle, otur evinde çocuğuna bak'' diyosunuz. Kadın dekolte giyiyor; kendini bilmez bir profesör çıkıp '' dekolte giyen kadın, tecavüzü hakeder'' diyo. Yuh be arkadaşım. Robot mu, kadın denen canlı? Komutla mı çalışıyor? Başkaları mı yönetmek zorunda? Gece dışarı çıkıp eğlense; suç. İstediği kıyafeti giyse; suç. Eğitim hayatına devam etse; suç. İş hayatına atılsa; suç. Hatta öyle bir şey oldu ki artık, evlense; yine suç. O zaman yaşamasın hiçbir kadın. Hepsini öldürelim. Kadın soykırımı yapalım. Ya bizim istediğimiz gibi yaşasınlar ya da yok edelim hepsini. Bu mu mantığınız? ''Mini etekli birine tecavüz etmek, suç değildir.'' Bu mu sizin düşünceniz. O zaman, kusura bakmayında beyniniz yok sizin. Varsa bile; kullanmıyosunuz. Töre cinayeti diye bişey var bu ülkede. Her ne kadar azalsada, yüzlerce kadın, kurban edildi töre cinayetine. ''Bakire değilse; namussuz!'' Senin namus kavramına sokayım. Her kişi, kendi namusundan sorumludur. Bir kimsenin namusu, bir başkasını ilgilendirmez. Özgürlük dediğimiz kavram, tam olarak budur. Tecavüz etmeyin kimsenin özgürlüğüne! Karışmayın arkadaşım, karışmayın! İsteyen türbanını taksın, isteyen dekoltesini giysin, isteyen okusun, isteyen evlensin, isteyen kariyer yapsın, isteyen evde oturup çocuk baksın. Ama karışmayın. Bırakın hepsi kendi yaşamını, kendi yönetsin. 


          Madem bu kadar önemsiyosunuz kadınları, o zaman; kadına şiddeti durdurun önce. Sokak ortasında bir adamın, karısını kurşuna dizmesini önleyin! Ulan ''Mor Çatı'' diye bişey var. Utanın be utanın. Kadınların yaşam şeklini yönetmektense; kadınların kendi yaşamlarını yönetmesini sağlayacak, özgürlüğü sağlayın. 


                        Herşeyden önce; kadına saygı duymasını öğrenin!

15 Şubat 2011 Salı

İnternet Gazeteleri

           İnternetin kullanımı arttıkça; hayatımıza etkisi de artıyor doğal olarak. Soyal medyanın gündemde olduğu şu vakitlerde, eski usül medyada kendine internette yer arıyor. Gazeteler için bunun en iyi çözümü; internet gazeteleri oldu. Bu bizim gibi vaktini internette harcayanlar için de iyi oldu. İki tıklamayla gazetelere ulaşıyoruz. Herkes sevmiyor tabi ki bunu, gazeteyi eline alıp, okumanın zevkini farklı bulanlar var, onlara da saygı duyuyorum tabi ki. Ama kim ne derse desin, internet gazeteleri büyük kolaylık artık okuyucular için. Ben de sürekli internetten gazete okuyanlardanım, lakin; gazetelerin web sitelerinin tıklanma kaygısı, tıpkı tiraj kaygısı gibi büyüyor her geçen gün. Sanırım bu yüzden okuyucuya saçmalıkları sunmaktan çekinmiyorlar. Üstelik bunu bu ülkenin en yüksek tirajlı gazetelerinin, web sitelerinde görebiliyorsunuz.


          Milliyet, Habertürk, Sabah, Hürriyet ve diğerleri. Artık hepsi internetten de hizmet veriyor okuyucularına. Ama bunu yaparken; tıklanma kaygısı yüzünden; internetten gazete okuma zevkimizi öldürüyolar. Mesela; Milliyet'in sitesine girdiğinizde, ana sayfada üç önemli haber var, diğer haberler ise saçmalık. ''X ünlün frikiklerini görmek için tıkla!'' Bir de bu saçma fotoğrafları, ünlemlerle falan süslüyorlar. sanki o siteye girenlerin tek derdi, bilmem hangi ünlünün memelerini görmek, ya da bacaklarını incelemek. Şimdi bu erotik içeriklerin yanına, fantasik, metafizik olaylara yer vermeye başladılar. 

'' Gökyüzünde görülen mucize olay!'' ''Uzaylılar gerçek mi?'' '' Bilmem kimin kehanetleri tutuyor mu?'' '' 15. Dünya savaşı kapıda mı?''


Bu ne lan? ''Alice Harikalar Diyarında''  hissediyorum kendimi. Bakın normal haber üç tane, bu haberler, bu fotoğraflar falan onlarca. Yani internet gazeteleri bize ne demek istiyor söyliyi mi? '' Bizim okuyucuyla işimiz yok, bize bu haberler için tıklayanlar gerekli.'' Gazetelerin bize bunu söyleyebilmelerinin en büyük nedeni, artık bu tip şeylerle ilgilenen insanların sayısının, mantıklı insan sayısından fazla olmasından kaynaklanıyor. Umarım bir şekilde, bu tip olaylar düzelir. Umudum yok o ayrı.


           Bir de bu internet gazetelerinde, haberlerin altına yorum yapanlar var. Onlar apayrı bir dünya. Onlar anlatılamaz. girip o yorumları okumalısınız. Abartmıyorum. Bir tecavüz haberine yapılan şu yoruma bakın, kararınızı siz verin; 


''Kız kuyruk sallamasa; adam tecavüz etmezdi. Bence tecavüz edenden çok; tecavüze uğrayanda suç var. Önce kuyruk sallıyorlar, oralarını buralarını açıyorlar, sonra da tabi tecavüz ederler. Namus kalmamış ki bu kızlarda.''


                              Şaka gibi, ama; gerçek! Çok gerçek!

14 Şubat 2011 Pazartesi

Aşk Sana Başka, Bana Bambaşka



                            
Aşk; Yarım Kalan Şarap'tır.
                            
                             Aşk; Orospu Kırmızı'dır.
                    
                             Aşk; kokusunu bıraktığı kazaktır.

                             Aşk; mutluluktur.

                             Aşk; kederdir.
 
                             Aşk; kavuşmaktır.

                             Aşk; özlemdir.

                             Aşk; kafiyelerdir.

                             Aşk; ilhamdır.

                             Aşk; sokaktır.

                             Aşk; müstakil bir evdir.

                             Aşk; devrimdir.

                             Aşk; Jazz'dır.

                             Aşk; yirmi dal zehirdir.

                             Aşk; 70'lik Yeni Rakı'dır.

                             Aşk; Requiem For A Dream'dir.

                             Aşk; fantastik bir romandır.

                             Aşk; kimisine ezan sesi, kimisine kilise çanıdır.

                             Aşk; soru işaretidir.

                             Aşk; 74 model Bugatti'dir.

                             Aşk; Toronto'dur.

                             Aşk; bir delinin günlüğüdür.


               Yani aşk sana başka, bana bambaşkadır. Sen başka anlatırsın, ben başka. Ama ikimizde eksik kalırız. Aşk; tamamlanması imkansız, tamamlanmaya ihtiyacı olmayan en mükkemel yaşama biçimidir. Herbirimiz başka yaşarız. Herbirimiz eksik kalırız. Sen Mecnun olursun, ben Tahir. Sen Leyla olursun, O Zühre...

Oda Tv Baskını

              Efendim bildiğiniz üzere ''Ergenekon'' operasyonu kapsamında Oda Tv'ye bir polis baskını yapıldı. Soner Yalçın , Barış Terkoğlu, Ayhan Bozkurt ve Barış Pelivan emniyet müdürlüğüne götürüldü. Sebebi ise, daha doğrusu görünen sebebi bu adamlar ''Ergenekon'' örgüt üyesiymişşşşş. Bu kanıya nerden varılmış? Oda Tv web sitesinde sürekli ''ergenekon'' karşıtı yayımlar yapılmasından. Burdan anladığım kadarıyla, bu saatten sonra bu ülkede kimse yapılan hiçbir operasyona, faaliyete, hükümetin işlerine ses çıkarmayacak! Aksi takdirde hemen ipiniz kesiliyor. ''Ergenekon'' sonuçlanmayacak, sadece birilerine gözdağı verme amaçlı, birilerini susturmak için; yapılmış ve gelmiş geçmiş en büyük fiyasko operasyondur. Gözaltına alınanların sadece muhalif sesler olmasıda bu fiyaskonun en büyük belirtecidir. Soner Yalçın'ın evi aranıyor, yüzlerce dökümana ve belgeye el konuluyor ve sanki Soner Yalçın kaçak biriymiş gibi sabahın köründe evinden alınıp eminyete götürülüyor. Operasyonu düzenleyenler ise kamuoyuna hiçbir açıklama yapmıyor, açıklama yapma ihtiyacı duymuyor. Çünkü; polis teşkilatı artık hükümetin kumanda ettiği bir teşkilata dönüştürülmüş durumda. Doğal olarak yaptıkları ve yapacakları hiçbir eylemden dolayı, kamuoyuna karşı bir sorumlulukları kalmıyor. Bu ne demektir? 


           Polis bu ülkede, öğrenciyi de döver, profesörleride gözaltına alır, gazetecileri de gözaltına alır, telefonlarımızı da dinler, istediği vakitte kimliklerimizi sorgular, istedikleri vakitte evimizi basarlar. Başbakanın diline pelesenk ettiği  ''demokrasi'' nerde kaldı o zaman? Sorarım bu yapılanlar demokrasinin hangi çeşidi veya biçimi? Soner Yalçın iyi ya da kötü olayların üzerine giden, araştıran, gerektiğinde belgelerle az ve öz konuşan bir adamdır. Bu yapılanlara maruz kalmasının da en büyük sebebi; üzerine gittiği olaylardır. Bakın seversiniz veya sevmezsiniz, ama bu yapılanlara kimse sessiz kalmamalı. Bize ne demeye çalışıyorlar farkında mısınız? 

                                            ''Kim olursan ol, hükümete baş kaldırma!''


            ''Taraf olmayan, bertaraf olur!'' diyen bir başbakanın, O'na karşı gelenleri böylesine sindirmeye çalışması bana çok doğal geliyor. İşin kötüsü; hiçbir şekilde sorgulamayan milyonlarca insan, halen bu hükümetin arkasında duruyor. Kafanızı kaldırın, bir bakın çevrenize neler oluyor? Gazeteler basılıyor, televizyon kanalları basılıyor, yazarlar tutuklanıyor, profesörler tutuklanıyor, askerler tutuklanıyor, mitinglere katılanlar dayak yemeye maruz kalıyor ve işin kötüsü bunlara maruz kalanlar sadece muhalif kesim! Demek ki; bu adamlar bişeylerden çekiniyor ve çekindiklerini gün yüzüne taşıyabilicek herkesi yok ediyor. Oda Tv baskını ilk değildir, son olmayacak. Daha kimler gözaltına alınacak, kimler tutuklanacak ve bizler bu gidişle hep seyredeceğiz. ''Aman bana kimse bulaşmasın.'' mantığı yüzünden hepimiz sindirilicez. Soner Yalçın'ın, Çetin Soysal'la görüşmesi sırasında anlattığı hikayeyle son veriyorum yazıya.

"Komünistler rahibe gidiyorlar. Rahip, 'Ben komünist değilim ki beni ilgilendirmez' diyor. Hitler, sonra sosyalistleri topluyor. Rahip, 'Ben sosyalist değilim ki, beni ilgilendirmez' diyor. Hitler daha sonra Yahudilere aynı uygulamayı yapıyor. Bu kez de rahip 'Ben Yahudi değilim ki beni ilgilendirmez' diyor. Gün geliyor rahibi alıyorlar. Rahip arkasını dönüyor. 'Bana yardım eden yok mu?' diyor. Bir bakıyor yardım edecek kimse kalmamış"

13 Şubat 2011 Pazar

Tüm yalnızlar, mutludur aslında.
Tüm yalnızlar, mutsuzdur aslında.
Tüm yalnızlar, huzurludur aslında.
Tüm yalnızlar, huzursuzdur aslında.
Tüm yalnızlar, umutludur aslında.
Tüm yalnızlar, umutsuzdur aslında.
Tüm yalnızlar, şarkıları sever aslında.
Tüm yalnızlar, şarkılardan nefret eder aslında.
Tüm yalnızlar, yalnızlığı sever aslında.
Tüm yalnızlar, yalnızlıktan nefret eder aslında.

                Yalnızlık; belki de en karmaşık, yalın kavram. Binbir çelişki içinde; çok net sonuçlar doğurabilen bir olgu. Yarınlara bakış açınızı değiştirebilicek kadar da , güçlü bir tema. Çok bilinmeyenli bir denklem. Yalnızlık, bazen sevgiliye duyulan özlemdir. Bazen, aileye, bazen dosta, bazen şarkılara, bazen şiirlere, bazen yazılara, bazen ise; huzura duyulan özlemdir. Aslında tüm insanlık yalnız. Kimileri farkında, kimileri ise; henüz değil.
 Ama bir şekilde herkes, tanışıcak onunla. Kademe kademe canınızı yakar, yeterli acının içinde yoğurulduktan sonra ise; mutluluk vermeye başlar. Tam terside olabilir; ilk önce mutlu olursun yalnızlıktan, sonra ise; acı çekmeye başlarsın. Aslına bakarsanız; bana göre hayatın sırrıdır yalnızlık. Neden mi? 


                          Yalnız doğar, yalnız ölür insan!

Penguen'de Yayınlanan Karikatür

           
                 Bu karikatür yüzünden; Penguen dergisine karşı bir linç girişimi başladı. Bu kadar büyütülücek ne var ortada? Kimsenin inancıyla dalga geçilmiyor. Kimseyle dalga geçilmiyor. Kimseyi incitecek bir durum yok. Bazen fırsat kollar durumda oluyor insanlar. Bu karikatür de bir çok kişiye bu fırsatı tanıdı sanırım. Penguen dergisi genel anlamda, muhalif bir dergi. Sanırım sırf bu yüzden bu karikatür bu kadar büyütüldü. Camiye namaz kılmaya giden herkes inancında dürüst mü? Herkes sırf inandıkları için mi namaz kılmaya gidiyor? Herkes sırf inançları için mi ibadet ediyor? HAYIR! Kocaman bir hayır. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki; bu karikatürde anlatılan olayın aynısını yaşayan insanlar var. İyilik yaparken, ibadet ederken, yardım ederken, sevgi gösterirken; bunu reklam malzemesi olarak kullanan insanlar var. Bu karikatür bana göre gayette güzel vurgulamış, vurgulamak istediği düşünceyi. Ama; at gözlüğüyle bakarsanız olaylara doğal olarak; bu karikatürden çıkaracağınız sonuç çok daha farklı olur.Arkada ''Allah yok, din yalan'' yazıyormuş. Tamam sen de ''Allah var, din gerçek'' diyosun. Yani kimse kimsenin inancına hakaret etmiyor. Kendi inancından bahsediyor.

Herkes sizin inandığınıza inanmak zorunda mı?
    
Herkes sizlerle aynı duyguları paylaşmak zorunda mı?

Herkes sizin gibi düşünmek zorunda mı?

Herkes aynı şeyleri anlatmak zorunda mı?


                  Değil tabi ki. Zaten normal olan da budur. Bazen eleştirmek için bahane ararken; saçmaladığınızın, küçük düştüğünüzün farkında bile olmuyorsunuz. Bu karikatür ne inançla, ne inananla dalga geçiyor. Bu karikatür bir takım insanları eleştiriyor. Ve doğru biçimde eleştiriyor. Azıcık sağlıklı düşünmeliyiz. Azıcık mantıklı düşünmeliyiz. İnanç yüzünden; hükümetimiz bile saltanat sistemi gibi yönetirken bizi, lütfen artık inançları bahane ederek bir takım olguları yok etmeyelim. İnanç; sadece inanan ve inanılanın arasındadır. Kimsenin inancı, kimseyi ilgilendirmez. Ama ne yazık ki bizim ülkemizde ilgilendiriyor. Bence daha fazla yıpratmayalım Penguen dergisini. Çünkü; zevk alarak, her hafta çıkmasını sabırsızlıkla beklediğim bir dergi; Penguen. Bütün Penguen dergi çalışanlarını ve okurlarını sevgiyle selamlıyorum.